16 Mayıs 2009 Cumartesi

Bakkala boşları sattım.

gece gece başınıza bela olan yazarınız huzurlarınızda. boşluğa konuşmak- ya da boşluğu hissetmek.

boşluk derken aslında, hiçlik durumunun alt kanadından bahsediyoruz. hiçliğ'e hiç girmek istemiyorum zira barındırdığı felsefi öğelerle yine boşluğa savrulacağımızdan eminim. boşluk terimi biz sade vatandaşlar için çok daha müsait bir yerde inilebilecek bir kavram.

hem günlük kullanımı da daha bariz. gerçekten. boş konuşmak, boşa gitmek, boş, boşlukta gibiyim... diye gider. benim derdim şu. niye gidiyoruz? yani o boşluk sanrısı ya da gerçekliğine niye göz kırpıyoruz. genelde geceleri kapısını çalıyoruuuz. hop, direktoman meyhane masasına düşürmek istemem kimseyi. diyelim ki, bir mevzudan bahsediyoruz bir arkadaşımıza. aramızda bir mevzu var yani. anlatıyoruz. o da anlatıyor. bir yerden sonra diyoruz ki, "ya ne kadar anlatsam boş".

bu ne demek? sana anlattıklarım boşluğa anlatmak gibi. boş gibi. boş ya da direkt tam bilemiyorum, o yüzden de çok vahim bir durumdayım. çünkü ne desem boşluğu tarif etmeye çalışıcam ve boşluğu tarif etmek kadar da aciz bir çile biçimi olamaz. onun için ben bu fikre varmışsam emin ol aramızda sonucu olmayan kötü bir şey olmuştur. kötü olmasa da, çözümlenecek bir düğüm değildir. ben uzaklara bakıp düşündüğümde, ki sen hemen ayağa kalkıp bunun işte o düşünmektir diyebilirsin. haklısın. ama boşluklara bakışımız da emin ol farklı. boşluğu düşünüşümüz de. yahut direkt olarak sadece ve sadece düşünüşümüz de. onun için tarifsiz bir durumda, sığınılacak tek şey, o noktaya geldiği zaman, suyu takip etmektir. yolunu bulduğu yere kadar, ya da yarı yolda terk edene kadar. o kadar. ötesi yok.

o boşluklar insana iki seçenek sunar. ya düşüneceksin ya da inanacaksın. burası önemli. şu açıdan; olaydan yırtmak için ve kesin bir hüküm vermemek adına yaratıcıya sığınarak kendini garantiye alacaksın. ya da düşüneceksin. ama ne dedik? düşünmek fayda etmez. örneğin, ben evrenin bir ucunu tahayyül ettiğimde aklıma bir şey gelmez, bir varsayım gelir. fakat ben görevimi yapmış olurum. her iki durumda da. o boşluğu anlamak için kendimi kullanmış ve sonucu ortaya koymuş olurum.

Kuran'ın önemli bir kelimesi olan "oku" etimolojik olarak nakletmek, aktarmak manasını taşır. yani anlamlandırmaktır. okuyoruz ve anlamlandırıyoruz. bunun için yazılmış ne yazılmışsa. söylenenleri yapmıyoruz, söylendiği ve uçuğ gittiği için.

o yüzden boşlukları doldurmak şart değildir, fakat dolduramıyorsanız, boş gibi geliyorsa bırakın. genişleyebildiği kadar genişlesin. verecek bir cevabınız-varsayımınız varsa onu veriniz. en azından benden istenen budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder