13 Mayıs 2009 Çarşamba

Biraz dışarı çıktım. Hava çogzel.

sessizlikten çıkmış bisiklet sesi gibi bir uyanış geldi dışarıdan. ki, dışarıdan bir şey gelmeyeli uzun bir süre olmuştu. uyanışı hak ettiği şekilde ağırladıktan sonra esas işime geri dönmek için harekete geçtim. uyanış biraz yorgun olduğunu ve dinlenmek maksadıyla şu kenarda birazcık uzanacağını söylemeseydi, sanırım bunun için herhangi bir hamlede bulunmazdım. uyanışın gözlerini hafifçe kapatmak için denemeler yaptığı sırada ben çoktan odadan ayrılmış, banyoda sümkürüyordum. kusmak da istedim fakat, insan geğirirken kusabilir mi, belki. gözlerimden yaş gelene kadar ağlamaya çalıştığımı belli etmemek için, balkona kaçtım. aşağıdan geçen kuşun kafasına tükürdüm. bu bir iyi niyet göstergesiydi. dostluk belirtisiydi. akşam yemeğinde ördek yemekten vazgeçtiğimiz, yerine büyük sayılabilecek bir bakliyat dolabı aldığımız bir başlangıçtı bu. uğruna nice canlının kurtulduğu, nice baharatların gereksiz yere harcandığı bu saçma durumu düzeltmiş bulunuyorduk. çünkü, ölmüş olan hiç bir şeyin üzerine baharat serpilmez bre eşşoğlusu. hiç düşünmeden son balgamımı da çıkarıp, balkondan hole geçtim. bir anda.

4 yorum:

  1. felsefecinin nasıl anlattığı değil,ne anlattığı önemlidir..
    edebiyatçının ne anlattığı değil ,nasıl anlattığı önemlidir..
    burada edebiyatçı "höykürmeleri" gördüm.yanlışsam düzelt..

    YanıtlaSil
  2. ben ezelden beridir, hür geldim.
    hür yaşarım.
    çok hür höykürürüm. eyvallah.

    YanıtlaSil
  3. bana öyle geliyor ki işin özü burada.. yüzlerce sayfa kimse ne anlattığını anlamaya çalışmayacak.. sonunda buluver ama birşeyler..

    YanıtlaSil