16 Mayıs 2009 Cumartesi

Hey aşk, geldiysen karşıma geç

yazıyor yazıyor, aşkın ütopya olduğunu ve neden var olamayacığını yazıyor.

sevgili romalılar, atinalı meslekdaşlarım, rus iş arkadaşlarım,

şimdi önce aşkla ilgili temel bilgilerimizi sıralıyalım.
1) aşk karşılıklı hissedilen duygular-tutkular bütünüdür.
2) aşk bizatihi olarak kalp ile ilişkili-kaynaklıdır.
3) kalbe iyi gelen iki şey vardır zira biri aşk diğeri seks.
(çünkü her ikisi de düzenli adrenalindir.)

dünyadaki herşeyin karşılıklı ve ikilcil olduğunu kabul ediyoruz. yani her şey bir alışveriş içinde ve bu alışverişin sebebi varlığın birden fazla olmasından kaynaklanır. varlık tek bir şeyden ibaret olsa iletişim-etkileşim-paylaşım-alışveriş olmazdı.

bu noktada, en büyük ikililerden birini, ferhat göçer ve sılayı... şaka şaka kadın ve erkeği huzurlarınıza çağırıyorum efendim.

kadın ve erkeğin karşılıklı ayakta durduğunu düşünelim. bu iki insanın organ ve uzuvlarını birbirine eşleştirelim. göz, kaş, dudak, el, kol, bacak, ayak, cinsel bölge... bunların hepsi karşı tarafta tam karşılığını bulur. şimdi ise aşkın akıldan çıkma bir şey olmadığını kabul ettiğimize göre, aşkın kalbi ilişkisinde kadın ve erkeğin durumunu inceleyelim.

kadın ve erkek karşılıklı durduğu zaman konuşabilir ve sevişebilir. fakat aşık olamaz. çünkü karşılıklı durduklarında kalpleri ters tarafta bulunacaktır. her iki tarafta birbirine baktığında kalbi sağ tarafta görecektir. dolayısıla kendi kaplerinin karşında karşı tarafın kalbini bulamayacak böylece eşitlenecek-karşılıklı bir iletişimin başlayacağı bir ortam oluşamayacaktır.

kadın ve erkeğin karşılıklı konuşması ve sevişmesinde neden bu durumun önemli olduğunu söyleyelim. çünkü konuşmak ve sevişmek için illaki karşılıklı durmak gerekmiyor diyeceksiniz. fakat konuşma eyleminin de sevişme eyleminin de (misyoner) en direkt yolu karşılıklı yapılanıdır. buna rağmen kalbi hissiyatlarının karşı karşıya gelememesi, ve olduğu gibi ciğerlere çarpması ne yazık ki vahim bir durumdur. tıp fakültesinde okuyor olsaydım ciğerleri bu açıdan tekrar gözden geçirirdim.

onun için aziz romalılar, kadın ve erkek çok güzel konuşur, sevişir, hatta dans eder fakat aşık olamazlar. tek tarafın sevdiğine de ne deniyor biliyorsunuz. tek başına konuşanlara deli, tek başına sevişenlere mastürbatör, tek başına aşık olanlara da(sevenlere) platonik kişi deniyor efendim. ve hepsi yalnızlar , çok yalnızlar (loserlık felsefesi).

kalp sağlığınızın esenliği ile. mutlu atışlar.

3 yorum:

  1. Bu konuya hiç bu açıdan bakmamıştım... haklı olabilirsin.. bu durumda sevgi=aşk mı oluyor...aynı tanım içinde kullanabilir miyiz bu duyguları sayın üstadım?

    YanıtlaSil
  2. hicivler sultanım,

    illa aşk duygusunu aramamak gerek diye düşünüyorum işte. aşkı tarif ederken söylediğimiz şeylere bir göz gezdirelim. bunların çoğunu hormonsal-anatomik hiddetlenmeler olarak görebiliriz. ve bu devinimler belli zamanlarda ortaya çıktığı için, dünyevi ihtiyaç ve isteklerimiz çerçevesinde bir kümeye koyabiliriz bunları.

    sevgiyi tarif edişimiz ile aşkı tarif edişimiz arasındaki tek fark sevginin güdülerimiz kaynaklı tepkilere sahip olması olabilir. ama en nihayetinde sevmek denen bir şey vardır. fakat sevmeye hükmeden anatomik yapılarımız ihtiyaçlara göre farklı çalışır. gene böyle uzun uzun yazdım gaza gelip. bu konu hakkında konuşmaya ihtiyacım var sanırım: )

    YanıtlaSil
  3. evet öyle güzel konuşmuşsun ki bana muhalif olmak bile zor gelmiş.. zor gelmişten kastım senin daha iyi olduğunu düşünmemdir...

    YanıtlaSil