26 Ekim 2010 Salı

Eriyen Peynir

altmışlı yıllarda daktilosuyla sade bir masada oturan adam tasviri epey yapılmıştır. ben yapmadım. aynısını da yapmam kendime. tekrara girmek istemem. başkalarının cümlelerini kullanmayı da. suskunluk herkeste farklı ama sanırsam. yani sussa da birisi karşısındaki iç sesleri ile onu konuşturunca farklı oluyordur yine de. doluyor ortalık tabi. iç ses balonlarındansa, diyaloglarla dolsun istiyor gönül.

tasvirin sonu çok sıcak. şöyle ki, yemeği önüne koymadan da keyiflenemiyor insan. ama tutamıyorsun. şey gibi, aç bir çocuğun bir şeyler yemek için telaşı gibi. bir şeyleri batırır, döker, kırar, yakar. açlığın telaşı gibi. sobaya bilerek elini değdirir gibi alıp ortaya koymak istiyorsun tasviri. fakat; gözlerinde o kadar güzel eriyorum ki. kendimi tutmaya kalksam ben de kızarıcam. ama öyle gözlerinden sıcak ışınlar çıkan süper kahramanlar gibi değil. göz biraz içe bağlı. içte olanı görürsün ya. divan edebiyatı. yatarak yayılır içinde sonra. damlaya damlaya peynir olur belki.bu da peynirin sıcakta gevşeyen halini görmemişseniz tasvir olarak gelebilir. bu da benim suçum değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder