17 Ekim 2010 Pazar

değişim, alkolizmle özüne dönmekse eğer ben o alkolü içerim. sırf özden alsın diye. belki sevmiyordur. her şeyi sevmek zorunda mıyız ki. her şişedeki alkol aynı değil dedi bugün biri. hep farklı şeyler içiyorsak bu iyi bir şeydir aslında, neden sevinmiyoruz? zamanın tekerrürsüzlüğünü neden omuzlara kaldırmıyoruz. ya da ben neden çok soru soruyorum. cevapları neden sevmiyorum, direkt olmayı neden bu kadar ileri götürdüm ya da sükutu omuzlarıma aldım. omuzlarım bu yüzden ağrıdı belki. işte bu bir cevap. hatta örneği de var, kendimi gevezelenirken yakaladığım ve şikayetçi olmadığım anlardı kendime cevaplarım. "iyi böyle" dedim.

söylese o ben söyleyemem,

ortaklara mail atmaya yeltenecek kadar utandım. ellerim bir şeyler yapmak için gidip geliyor. genelde boşlukta kalıyor. kelimeleri kulağından tutup sahibine götürmek istedim. alsın uslandırsın diye. kulağımın acısıyla avunur muyum zannediyorum. iz kalsa dahi, tutsam acıtsam dahi avunur muyum zannediyorum. cevap vermek istemiyorum. o yüzden hep soru soru soruyorum. bazen ayaklarımı kendime çekip bir kaç kelime bağırıyorum, genelde soru işaretli oluyor. yere düşmeden toplayıp koyuyorum cebime onları. çünkü tekrar kullanıcam.

arafta

kimse arafta olanları tarif etmedi. bizim işimiz bu. tarif edip başkasına mı anlatacaktım. kimse umurumda değildi ki, tarifin kendisinden başka. hiçbir şey anlatmıyorum, hiçbir şeyi tarif etmiyorum. ne başlangıçta, ne gelişmede, ne de.. olmayan bir yerde. duymak istiyorsanız eğer bir ömür boyu söyleyebilirim. ama ondan sonra dinlemek zorunda kalacağınızı unutmayın. anlatmaktansa, yaşamaya ne dersin? nerde? neresi iyi geliyor? dokunduğumda?

burası

herkes gördüğüne inandı ve bildi. burada hiçbir şey anlatılmadı. derinliğin dibine ışık tutmadı. çünkü görülecek bir şey değildi. her şeyinden belliydi. bu odada, yüz yıl toplasan sökülmeyecek aydınlıklar olduğundan.. oda derken. dört duvardan mı bahsediyorduk. hiçbir işaret sıfatı gösteremez o duvarları. çünkü etrafı dokuyla çevrili. insanda olan bir şey, hani dalganan, fırtınayı kopartan yerler insanın içinde. hani odamız gibi. en açığı bu olur. etraftan bir şeyler damlıyor. bu bir şeye ait değil ama, gözden odamıza damlasa da, bir şeye istinaden değil. bunu kabul etmiyorum. sindirmiyorum da. hiçbir şeye de ellemiyorum. ben geçmekten yana değil kalmaktan yanayım. bir sonraki medeniyete geçmiyorum arkadaş. mecbur muyum. bu hayat benim değil mi ulan. reddediyorum. hiçbir şey de anlatmıyorum. bir bok bilmeyin. gibi şarkılardan falan arayın, mesaj kaygısını edebiyata sindirmiş şiirlerden bulun. kaç? 1000 kere miydi. 400 kere yaptım. yüreğim kaldırmıyor. ben burdayım. oraya gelmek istiyorum.

ölürüm ve unutamam en fazla ne olur. en fazlasının cevabını verene bir daha soru sormamayı taahhüt ediyorum. vicdani değil, insani retçiyim. sensiz insani hayatı reddiyorum. hepimizin belasını verecekse bu hayat. ağlayıp susmayı, sindirmeyi de reddiyorum. bu hayatın akışını vereceksem, hiç vermemeyi yahut yanlış ovalara sürünmemeyi tercih ediyorum. ben burda baraj oluyorum arkadaş, suyun yolu umurumda değil. lakin içilir su mudur, onun cevabını bekliyorum sadece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder