bunun bir ritüele dönüşmesini nasıl engellediysem, en olmadık zamanlarda çıkıyor karşıma. sabahları ilk iş olarak kahve içmenin nasıl bir tembellik ve zarar örgüsüne sahip olduğunu biliyorum. genelde bir şeyler yapmak isterken, "kahve alayım bari" düşüncesinden daha yoğun kafein enjekteli bir dürtü bu. yaraya tuz basmak benzeri, sabaha tuz basmak. mutlu olduğunda da mutsuz olduğunda da aynı etkiyi yapıyor. "kahve içiyorum çok mutluyum yaşasıın" gibi bir durum pek olmaz. zira alkollü bir içki içerken de mutlu değilimdir ben. içtiğimden ya da alkollü bünyenin halinden. maksat ağrısız kalmaksa buna şikayet etmediğim için yeşil ışık yakıyorum sıvıya. sade kahve de ona benzer bir şey. sabahları içki içmeyi pek doğru karşılamadığım için, kahveyi onun hem ikamesi hem de karşıt savaşçısı olarak kullanıyorum. içkiden sonra içilen sözde "ayıltma" temalı sade türk kahvesi gibi mesela. mideye inen sıcaklık elinde kürekli minik insancıklarıya kaldırıyor, kazıyor etrafı. bir şeyi tekrar yapılandırmadan önce tamamen temizlemek gibi. zira kalbim ve zihnim yeterince dolu. o yüzden mideyi kazıyalım, biraz sarsalım. bu daha ziyade, birikmiş haliyle 1 sonucunu çıkaramadığım içindir. aynı kağıt üzerinde çok fazla deneyememek gibi. daktiloda olmayan kağıdı hemen atıp yenisini koymak gibi. ben bu romanı tekrar yazabilirim!
Oğuz Atay "anlamak için insanın bazı eksik yönleri olmalı" derken bir çeşit tamamlanmayı kastetmiyor olabilir. en azından ben öyle alıyorum. eksikliğimi her vakit kabul etmek bir nevi tamamlayıcı güce huşu içinde bakabilmeyi getirdi bende. bu bir arzu değil. dolup taşmayı bekleyen nehirler gibi değil. zaten herkes çoğu zaman kendisini dolu-dizgin akan nehirler gibi görmüyor mu. egonun en çok prim yaptığı bir çağda yaşamıyor muyuz. daha da doğrusu altı boş olan bir ego bu. başkaları çok da umurumda değil açıkçası, kendini bilmek gibisinden erdemler üzerinden laflar da bana çok şaşalı. zaman zaman özne olarak kendini kullanınca fazla göğüs kabartmış gibi durabilir. eksik yönlerin olması ve bunları bilmek ve bunları saklamak, kabul etmeyi beraberinde getiriyor. ama elbette bu, mideme gönderdiğim kazıyıcı sade kahvenin karşıt savaşçılığı ile durmadan, bazen gıcık, bazen hayret verici, bazen saçma, bazen düşünmeden konuşmak kabilinden beyin sıçramalarımı yapabilsin diye.
belki ilk ben fırlarım lüverden, sen en sekmez iken. acımayın bize ananız, avradınız olsun. ama helal olsun bize çocuklar, helal olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder